Celalettin Kesikbaş açtı ağzını yumdu gözünü!
medyamidas.com'da Midas'ın Konukları programına konuk olan Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, Hakkı Kutlu'nun sorularını yanıtladı. Celalettin Kesikbaş verdiği yanıtlarda çarpıcı tespit ve açıklamalarda bulundu. ...
medyamidas.com'da Midas'ın Konukları programına konuk olan Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, Hakkı Kutlu'nun sorularını yanıtladı. Celalettin Kesikbaş verdiği yanıtlarda çarpıcı tespit ve açıklamalarda bulundu.
****
Hakkı Kutlu: Taşrada eskiden beri bir söz vardır: "Şehrin sahibi eşraftır" derler. Ama Türkiye büyük bir sanayi dönüşümü yaşıyor. Sanayicilerin de bulundukları şehrin en çok söz söyleyen insanları olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü üretiyorsunuz, ihracat yapıyorsunuz ve istihdam oluşturuyorsunuz. Bunları bir araya koyunca sanayicinin daha çok sesinin çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Celalettin Kesikbaş: Sanayici olup çok söz söylemeyi bir hak olarak görmüyorum. Ama sanayiciler olarak sesimizi duyumamız gerekiyor. 'Bunlar çok başarılı, üretim ve istihdam güçler var' diyerek birey olarak şehrin diğer insanlarından farklı kılmaz aslında, hepimiz aynıyız. Bir bireyiz. Sanayi olarak da sorumluluklarımız çok fazla. Aslında sorumluluklarımızdan doayı çok fazla konuşmamız gerekiyor. Ağırlığımızdan, statümüzden, paramızın çok veya az olmasından dolayı değil. Hepimiz bir bireyiz neticede.
"Şikayet edip ağlayan bir merci değiliz, çözüm önerileri de sunuyoruz"
Benim bazen solcu damarım tutuyor herhalde. Üretimden gelen gücü her zaman önemsemişimdir. Hem emek hem de kapital anlamında. İkisinin birbirinden ayrılmayacağını düşünüyorum.
Sorumluluk bilinci çok önemli. Eskişehir Sanayi Odası üyelerinin toplam cirosu 8 milyar doları buluyor. Toplam üretiminin 4 milyar dolarlık kısmını, hatta biraz üstünü de ihraç ediyor. Nereden baksanız, 70 - 80 bin civarında kayıtlı çalışanımız var. Ciddi sayıda beyaz yakalımız var. Her üç aileden birine etki ediyor Eskişehir'de. Yan sanayilerde çalışanlar hariç. Kente kattığı değer oldukça fazla. Sanayiciler için sürdürülebilirlik çok önemli. Aslında baktığınızda, bırakın parayı pulu, 70 - 80 bin çalışanınızın sorumluluğu ile birlikte yaşıyorsunuz. Bunun için hep söylüyorum. Biz Sanayici Odası değiliz, Sanayi Odası'yız. Biz bir büyük aileyiz. Eskişehir'e üretim yaparak değer katıyoruz. Bu da bizi bir takım konularda açıklama yapmak zorunda bırakıyor. Sadece işin ekonomik kısmı değil. Bazen diyorlar ya, 'Siz sanayicisiniz, kendi mecranızda olun' diye... Ama bu böyle değil. Bugün verilen maaşlar belli. Çalışan arkadaşlarımızın da bu maaşlarla belli bir refah seviyesinde yaşıyor olabilmesi gerekli. Eskişehir'de istihdam sayısı da çok önemli. Eskişehir'de konut sayılarının artması da çok önemli. Eskişehir'de kira ücretleri de çok önemli, hayat pahalılığı da, enflasyon da... Onların mutluluğu baki olduğu sürece biz de büyük üretimler yapabiliyoruz. Sadece sermayedarın 3-5 evim olsun, araba olsun konusu değil. Bu yüzden, Eskişehir Sanayi Odası Eskişehir'in göz bebeği. Gayri safi milli hasılasında merkezi farklı kentlerde olan şirketleri de koyduğumuzda, nereden baksanız yüzde 50'ye yakın bir gayri milli safi hasıla yaratıyor bu kent için. O yüzden bu sorumluluk bilinci içinde öngörülebilir iş hayatını da vurgulamak için lafımızı, ihtiyaçlarımızı, sorun alanlarımızı söylüyoruz. Çözüm önerilerimizi de aktarıyoruz. Sanayi Odamız çözüm önerileri de sunan bir makam. Sadece sorunu tespit edip sürekli ağlayan, şikayet eden bir merci değiliz. Diyoruz ki, biz analitik olarak düşünen insanlarız. Şirket yönetiyoruz. Şirketimizde nasıl problem yaşadığımız işler varsa, bunların çözümleri için nasıl çabalıyorsak öyle bir refleksimiz de var. Çözüm önerilerini de iletiyoruz. Günlük yaşadığımız trafik problemi gibi örneğin...
Hakkı Kutlu: O konuya geleceğim. Ben Sanayi Odası'nın, Ticaret Odası'nın, Borsa'nın bulunduğu şehirle ilgili her zaman konuşması gerektiğini söyleyen bir insan olarak bu konudaki çalışmalarınızı her zaman destekliyorum.
Celalettin Kesikbaş: En azından alternatif üretiyoruz.
"Bu raporların bir arka bagajı yok, siyaseten yazılmıyorlar"
Hakkı Kutlu: Bir konuda fikrinize katılmasam bile o fikri çok önemsiyorum, çünkü dediğiniz gibi sanayiciler sorunu tespit etmekle kalmıyor, çözüm önerileri de üretiyor. Şunu da konuşmak istiyorum, güme gitsin istemiyorum. Birçok bakanlığa dosyalar sunuyorsunuz. Oda Başkanı olduğunuzdan beri bunu uyguluyorsunuz. Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Sümen altı yapılıyor mu, yoksa gerçekten önemsiyorlar mı?
Celalettin Kesikbaş: Eskişehir Sanayi Odası her platformda önemseniyor. Hükümet nezrinde de, bürokrasi nezrinde de... Çünkü yazdığımız raporları herkes biliyor. Biz sadece bunları topyekun bir araya getiriyoruz. Sanayicilerin herhangi bir problemini mutlaka Cumhurbaşkanı da biliyordur, bürokrasi de biliyordur, hükümetteki herhangi bir bakan da biliyordur, Eskişehir'deki yerel yönetimler de biliyordur. Çünkü afaki konular bizim kurumlarımızın dışında. Onlar boşa mazot yakmakla ilgili bir durum. Boşa mazor yakmak istemiyoruz. Tamamen ayağı yere basan, günlük sıkıntılarımız, problemlerimiz ve bunları hepsi de neredeyse her ay bir rapor hazırlayarak ilgili tüm mercilere gönderiyoruz. Arayanlar, soranlar oluyor. Örneğin gümrüklerle ilgili bir fikrimiz olduğunda Ticaret Bakanlığı'ndan arıyorlar, 'Bunu nasıl geliştirebiliriz" diyorlar. Bu konuları herkes ciddiye alıyor. Tek sorun, biraz okuma özürlüyüz. O yüzden raporlarımızı da hazırlarken bu yapıyı da biliyoruz. Bilgi notu şeklinde de raporlarımızı hazırlıyoruz, ama daha geniş halleri de oluyor. Hap bilgiler de var, daha detaylı bilgiler de var. Eskişehir Sanayi Odası gerçekten marka değeri, bilinirliği yüksek, sözüne güvenilir bir kurum. Ben her zaman şuna inanıyorum. Bir kurumun veya şirketin marka güvenilirliği yükseldikçe, sözünün dinlenmesi artıyor. Sizi daha çok ciddiye alıyorlar. Eskişehir Sanayi Odası'nda da bunu yapmaya çalışıyoruz ve ESO gerçekten sazına, sözüne güvenilir bir marka haline geldi. Doğal olarak da insanlar güveniyorlar. Çünkü bu raporların bir arka bagajı yok, siyaseten yazılmıyorlar. Sadece eksik, hata, noksan, kusur varsa... Kimseyi suçlamadan... Devletin kaynakları yetmemiş olabilir. Biz yine de bunları anlatmaya, yazmaya devam ediyoruz. Derdimiz bunları en doğru şekilde aktarmak.
"Sayın Yılmaz Büyükerşen'in de kitabında söylediği gibi göç yönetilebilir"
Hakkı Kutlu: Bu şehirde eskiden beri çok konuşulan bir konu vardır. Sizden önceki selefinizin görüşünü de biliyorum. Kulakları çınlasın, Savaş Özaydemir'in... Sizin de bu konudaki düşüncelerinizi biliyorum ama, Eskişehir'de çok tartışılan bir konu vardır. Zeytinoğlu zamanlarından beri tartışılan konu, "Eskişehir'e ağır sanayi gelirse ucuz göç de gelir" düşüncesi... Bunu biraz açmamız gerekirse, Bursa örneğinden yola çıkalım. Otomotiv fabrikaları Bursa'ya kurulmaya başladıktan sonra çok fazla nüfus artışı oldu. Bu nüfus artışını şehrin demografik yapısını bozan, şehrin ekonomik yapısının yanlış organize edilmesine neden olan bir ucuz göçe sebep olduğunu söyleyenler de var. "Göçün ucuzu, pahalısı olmaz. Önemli olan istihdam oluşturmaktır. Sanayi büyürken oluşacak istihdamı yönetmesi gereken siyasetçiler üstlerine düşeni yapmadığı için sorun çıkıyor" diyenler de var. Siz hangi taraftasınız?
Celalettin Kesikbaş: Sen ne o eski sen, ne o eski ben... Öyle bir şarkı vardır. Eskişehir'de bundan 2000 yıl öncesi fabrikalar yok. Eskişehir sanayisi güzel ve planlı büyüyor. Ve büyürken de Eskişehir'in teknoloji yatırımları üst düzey. İhracatta yüksek teknoloji oranı Türkiye'de yüzde 3 iken, Eskişehir'de bu yüzde 15 seviyesinde. Türkiye'nin çok çok üstündeyiz yüksek teknoloji ihracatında. Eskişehir'deki fabrikalarımızın hepsi çevreci, hepsi son derece modern ve yeni kurgulanmış fabrikalar. Bizde o düşünüldüğü gibi bacaları dumanlı fabrika yok. Bundan 30-40 yıl önceki tesisler öyleydi. Şimdi öyle değil. Tüm dünyada paradigmalar da değişiyor. Biz hiçbir zaman Bursa olmayız. Çünkü Bursa plansız bir büyüme ile bu işe başladı. Eskişehir öyle değil. Biz endüstride çok daha planlı bir şekilde büyüyoruz. Ve Eskişehir'in sanayide, endüstride büyümesi korkulacak bir şey değil. Şimdi diyelim ki, 70-80 bin çalışanımız var. Bunun yarısı kadar daha fabrika açılsa, 30 bin kişiye daha ihtiyacınız var. Ve her geçen gün insan kaynağından daha çok, dijitalleşme ile birlikte robotlar, otomotik hatlar da kullanılıyor. Üretimin şekli de değişiyor. Eskişehir'e 30 bin çalışan iş gücü... Aileleri ile birlikte 90 bin kişi eder. Eskişehir'in nüfusu 900 bin ise 1 milyon nüfus eder. Yani hunharca bir göç Eskişehir'e gelmez. Çünkü teknoloji çok değişti. Bursa mesela daha kargacık burgacık, organize sanayi bölgeleri fazla ama hep ihtiyattan dolayı şehrin daha diplerinde kurulmuş OSB'ler. Biz her zaman şunu söylüyoruz. Eskişehir bir endüstri kenti olmalı. Değil miyiz? Eskişehir bir sanayi kenti evet ama istenilen seviyede değiliz. Eskişehir'in bugün nereden bakarsanız en azından 10 - 12 milyar dolar cirosu olması lazım, ihracatının 6-7 milyar dolar olması lazım. Bu kente bir zenginlik katar. 30 bin kişi göç alırsınız ama 30 bin kişinin karşılığında ekstra 3 milyar dolar ciro yaratırsınız. Bu kentin refah seviyesini artırır, kenti daha da zenginleştirir. İnsanların yaşam standartlarını artırır, istihdamı daha da güçlendirir, iş imkanı sağlar. Göç yönetilmeyecek bir şey değil. Sayın Yılmaz Büyükerşen'in kitabını okumuştum, o kitabında da bunu söylüyor. Göç yönetilebilir. Yeter ki buna irade koyabilin. Bunu planlı ve programlı yapın. Hep şunu söylüyorum. Eskişehir'de yeni sanayi bölgelerinin oluşturulması gerekiyor. Ama bunu şehrin dibine yapalım diye söylemiyorum. Alpu'da, Seyitgazi'de, Çukurhisar tarafında bizim daha küçük, daha modern, yeni nesil, bacası tütmeyen, teknoloji üreten organize sanayi bölgelerine ihtiyacımız var. Mevcut OSB'miz elbette Türkiye'nin en güzel OSB'lerinden biri. Ama benim söylediklerim, 2-3 milyon metrekarelik, daha modern ve çevreye duyarlı OSB'lerin oluşturulması gerekiyor. Ve bunun avantajları var. Şehrin çeperlerine doğru bunu götürmezsek, Eskişehir'in nüfusu her zaman kentli olacak. Seyitgazi'nin nüfusu her zaman 5-6 bin olacak. Halbuki bugün Almanya'ya baktığınızda, Almanya'nın toplam yüzölçümünün yüzde 4,5'u sanayi tesislerinden oluşuyor. Bu Eskişehir için binde 4 demek. Avrupa'ya gittiğinizde kasabalarda küçük endüstri bölgeleri oluşturulmuş durumda. Bir dönem OSB'ler gerçekten çok önemliydi, halen de önemli. Ancak ihtisas OSB'ler ile farklı bakış açılarını bu kente getirmek gerekiyor. İşte mobilyacılar için Çukurhisar bölgesinde birkaç milyon metrekarelik alanda onların ihtiyacını giderek alanlar oluşturulması lazım. Çünkü kentin planlamasını yaparken de bu son derece önemli. Bahsettiğim gibi çalışanların mutluluğu önemli. Çünkü kent batıda oturuyor, doğuda çalışıyor, sürekli trafik yaratıyor, konfor alanı yaratmıyorsunuz.
Hakkı Kutlu: Sivrihisar'a da OSB kurulması fikrini destekliyorsunuz o zaman.
Celalettin Kesikbaş: Tabii ki.
Hakkı Kutlu: Sadece Sivrihsar için de olmamalı.
Celalettin Kesikbaş: Yani Sivrihisar için dizayn edilmeli. Bir miktar Sivrihisar'a da tersine göç yaratabilecek şekilde yapılabilir. Bu Sivrihisar'ı da kalkındırır. Oradaki sosyal donatılar gelişir. Oradaki okullar gelişir, sosyal hayat canlanır. Seyitgazi için de bu geçerli. Oralara aş, iş getirmiş olursunuz. Bu bir master proje gerektiriyor. Hunharca bir göç gelecek, bunlar bitti. Bunlar 80'lerin, 90'ların hikayeleriydi. Hatta 2000'li yılların başlarında da bu hikayeler vardı ama artık insanlar da akıllı, sanayiciler de akıllı, kent akıllı. Kimse müsade etmiyor bu işlere. Ama bunları doğru planlaak gerekiyor, göç yönetilebilir. Ama ne kadarı yönetilebilir. 1 milyon üzerine 1 milyon göçü daha yönetemezsiniz. Bugün Mersin'in durumu örneğin. 500 bin depremzede ve Mersin felç durumda.
"Göçten korkmamak gerekiyor"
Demografik yapıdan da korkmamak lazım. Eskişehir'in güzel tarafı da çeşitliliğinde. İnsanların hoşgörülü olması, saygı, sevgi içinde bağlılıklarının temel sebebi burada. Tatarları, Çerkesleri, Rumeli göçmenleri, yerlisi... Birçok insan Eskişehir'deki konfor alanını terk etmek istemiyor. Ve göçten korkmamanız lazım, gelen insanları nasıl sisteme entegre edeceksiniz, altyapınızı en güzel şekilde sunacaksınız. Ama kentinizin altyapısı için bugüne kadar hiç yatırım yapmadıysanız göçten korkarsınız. Ama göçten korkmamak gerekiyor. Master planını yapmak gerekiyor. Bu Eskişehir'e değer katar, güç katar. Eskişehir aynı zamanda öğrenci kenti de, turizm kenti de olur. Ama sadece öğrenci kenti olması hoş bir şey değil. Pandemi dönemine üniversiteler kapalıydı, esnaf kan ağladı. Ciddi şekilde turizm etkilendi. Oteller boştu. Eskişehir'de bir tek konuştuğumuz sanayi ve üretim vardı. Üretmekten korkmamalıyız. Genç arkadaşlarımıza da bunu söylüyoruz. Kısa vadede kazanmazsanız ama uzun vadede kazanırsınız. Üretmekten vazgeçmemek gerekli. Bu yapılırken de kentin master projelerinin çok düzgün şekilde yapılması lazım. O bölgelere sosyal konutlardan tutun da, ucuz kiralara oturabilecekleri alanları da oluşturmanız gerekiyor.
Hakkı Kutlu: 2013 yılında Eskişehir'in Türk Dünyası Kültür Başkentliği'nde ana tema olarak "göç" seçildiğinde, Orta Asya'dan Anadolu'ya yapılan göç zannetti birçok kişi. Ancak Eskişehir'de göç teması çok önemli. Çünkü doğusu, batısı, kuzeyi tamamen Eskişehir'de toplanmış durumda. Ve Eskişehir'e göç geldiğinde Eskişehirliler onu asimile etmeye çalışmıyor.
Celalettin Kesikbaş: Birlikte yaşamayı öğreniyor. Eskişehir'de birlikte yaşama kültürü var. Ben de bir Eskişehirli olarak bunun onurunu ve gururunu yaşıyorum. Eskişehirli olmak farklı ve keyifli bir şey. Eskişehirli derken de illa Eskişehir'de doğmak değil, bu kentte yaşamak. Bu kent gerçekten o anlamda, işte genlerinde ciddi bir göçmen var. O günlerde buyur gel dediğimize bugün de kucak açmamız gerekiyor. Bu sadece sanayileşme ile mi oluyor zannediyoruz. Eskişehir'e gelen göçün önemli bir kısmı sanayiden kaynaklanmıyor bu arada. Genelde Eskişehir emekli kenti oluyor, emekli olan kalıyor Eskişehir'de.
Bir göç daha var Eskişehir'de. Bunda Yılmaz Büyükerşen'in de payı var aslında. Eskişehir'de üniversite okumaya gelen kişiler bir süre sonra buraya yerleşiyor. Mesela benim de arkadaşım Mamatoğlu'nun sahibi Serdar. Buraya okumaya gelmiş yerleşmiş. Eskişehirli olmuş.
Göç yönetilebilir bir şey. Sanayileşmekten de korkmamak gerekiyor. Sanayiciler de artık eski sanayiciler değil. Hele ki yeni jenerasyon sanayiciler çok daha farklı. Biz şunları konuşuyoruz. Eskişehir'de insanlar bunları konuşmuyorlar. Yerelde ve genelde sanayiciler şu an dijital dönüşümü konuşuyor, yeşil mutabakatı konuşuyor, karbon ayak izi, su ayak izi, etik denetimleri konuşuyor. Daha ferah, işçilerimizle daha barışık politikaları konuşuyor. Sanayici bir "level" yukarıda. Şu an seçim üstü özellikle bakıyorum. Onların konuştukları ile bizim konuştuklarımız arasında dağlar kadar fark var. Üretimde verimliliği nasıl artırırız. İstihdamı konuşuyoruz ama istihdamı nasıl yaratırız bunları konuşuyoruz. Sosyal sorumluluk projeleri nasıl yaratırız bunları konuşuyoruz. Çalışanlarımızın memnuniyetini konuşuyoruz. Kadınların cinsiyet eşitliğini konuşuyoruz, bunlarla ilgili projeler yapıyoruz. 5S konuşuyoruz, 6 Sigma konuşuyoruz. Bizim konuştuğumuz seviye şu an siyasetin konuştuğu veya talep ettiği, günlük kaygılarla konuştuklarının çok çok üstünde. Sanayide çalışan mavi yaka ve beyaz yakalılarda dabu böyle. Bilinç seviyesi her geçen gün çok artıyor. Çok net söylemeliyim. Bu kente sanayi geldiği sürece kültür daha fazla gelir. İş etiği ve etik yaklaşımlar daha fazla gelir. Çünkü biz buna yatırım yapıyoruz. Hatırlarsan, Sanayi Odası seçiminde 'Burjuvazisi yok bu kentin" demiştim de, "Küfür mü ediyor bize" diyenler olmuştu. Bunları yarattığı sürece kentin kazanımları da daha fazla artıyor. Gelirleri arttırmamız lazım. Kentin gelirleri de artmalı. Bazen örneğin hani çok fazla tarım, tarım, tarım diyoruz ama Türkiye'de kullanılan suyun yüzde 70'i de tarımda vahşi sulama ile kullanılıyor. Su ayak izine baktığınızda mesela fabrikalardai su ayak izi yüzde 1-2'yi geçmiyor.
"Eskişehir bu işin merkezi olmalı... Bu treni kaçırmamalı"
Hakkı Kutlu: Bu noktada Alpu'da kurulacak URAYSİM projesinden de bahsetmek istiyorum. Tarım ve sanayi deyince... Ulusal Raylı Sistemler Test Merkezi kurulacaktı ama bu noktada da biraz siyaset mi yapıldı. Alpu Ovası gerçekten tarımda çok şey mi kaybedecekti? Yoksa biz bu yatırımı kaçıracakmıyız?
Celalettin Kesikbaş: Almanya'da örneğin tarım alanlarının yanında fabrikalar vardır. En modern şekilde tarım da yapılıyor, sanayi üretimi de... Alpu Ovası çok büyük bir ova. URAYSİM diye çok kıymetli bir proje var. Aynı zamanda bir mükemmeliyet merkezi, bir AR-GE merkezi. Her zaman şunu söylüyorum. Eskişehir birçok treni kaçırdı. Ama en azından raylı sistemlerin merkezi olma yolunda, tren setlerinden vagon üretimine kadar, lokomotif üretimine kadar Eskişehir bu işlerin merkezi olmalı. Bu treni kaçırmamalı. Raylı sistemlerle ilgili Eskişehir'in 1894'lerden bu yana evrildiği çok yer var. Eskişehir'in öncü olması lazım. Alpu'da da bu merkez için karar verilmiş, herkes de onay vermiş, pişmiş aşa su katmanın bir anlamı yok. Bunun karşısında 3 bin dönümlük bir arazide de bir vagon fabrikası, bir lokomotif fabrikası kurgulandırılması... Binde 5'i filan herhalde. 3 bin dönüm çok büyük birşey değil. Göze büyük görünüyor ama benim bildiğim Alpu Ovası 560 bin dönüm civarında bir alan. Zaten oradaki alan tarım dışı bırakılmış, eskiden mevsimlik işçilerin çadır kurduğu bir alandı. Biz, URAYSİM'in karşısı olması sebebiyle raylı sistemlerle ilgili bir merkez oluşturulsun, bunu oluştururken de minimum toprak maliyeti ile sanayiciler bundan faydalanabilsin. Bu şu açıdan önemli. Sanayide toprağa çok para yatırdığınızda yatırımı küçültüyorsunuz ya da işletme sermayeniz kalmıyor.
Hakkı Kutlu: Eskişehir'de de şu anda böyle bir durum var. Arsa çok pahalı...
Celalettin Kesikbaş: Çok pahalı evet. Üretilmediği için çok pahalı. Bu konutlarda da böyle, sanayi arsalarında da böyle. Siz tüm paranızı taşa toprağa harcıyorsunuz, sonra makine almaya veya işletme sermayesine paranız kalmıyor. O zaman çok istemiştik biz. Ama konu siyasileşti. Kişisel olarak da çok yıprattılar, haksız birçok saldırı oldu. Ama ben halen Eskişehir için doğru bir proje olduğuna inanıyorum. 2 yıl sonra dahi olsa yine doğru bir proje. Bu Seyitgazi için de, Çukurhisar için de böyle. Bu tip yatırımların bugünden yarına hazırlanması gerekiyor. Bundan korkmamak lazım.
Hakkı Kutlu: Kimse de tarımı boş verelim demiyor zaten.
Celalettin Kesikbaş: Kimse de tarım yapmaya gitmiyor, cesaret etmiyor bir yandan da. Hadi köyüne git deyince kimse gitmiyor. Yine Almanya örneği vereyim. Almanya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerde aile tarımı çok önemlidir. 3-5 kişilik çekirdek aileler hayvancılık yapıyor, sosyal hayatlarını da yaşıyorlar, Antalya'ya gelip tatillerini de yapıyorlar. Buralarda hiçbir sıkıntı yok. Ama Eskişehir'de tarım yüzde 6,5 seviyesinde. Bu tarz URAYSİM'e karşı çıkanlara hemen şunu söylüyorum: "Peki ağbi, hemen buyur sen de git orada tarıma başla, kim tutuyor seni" Milli Emlak'tan yer kiralayabilirsin şu anda. Devlet bu konularda açtı ipin ucunu. 10 dönüm bir yer al bakalım, yap bahçecilik. Kolay mı bahçecilik yapmak, sabahın altısında gidicen, suluycan, ekecen filan... Millet oturduğu yerden sallıyor. O işler öyle olmuyor. Sanayiciler olarak biz zaten yeşil mutabakatı, karbon ayak izini konuşuyoruz. Bizim bakış açımız o konuşulan siyasi jargonun çok çok üstünde.
"Bu coğrafyada en iyi sanayi bizim ülkemizde"
Hakkı Kutlu: Ben de kendi adıma Türkiye'de sanayicilerin muassır medeniyetler seviyesine bir adım önden koştuğuna inanıyorum.
Celalettin Kesikbaş: Modern Türkiye'nin temsilcisidir sanayiciler. Bir şey daha söyleyeyim. Hindistan'dan, Macaristan'a kadar, Rusya'dan Güney Afrika'ya kadar, yarım kürenin bu coğrafyasında sanayi olarak bizden daha iyisi yok. En iyi fabrikalar bizde, en iyi makinalar bizde, en iyi insan kaynakları bizde. Bu coğrafyaya bakarsan en iyisi biziz. Ve bunu mutlaka devam ettirmek, öncü olmak gerekiyor.
Hakkı Kutlu: İddialı gibi görünse de doğru bir tespit.
Celalettin Kesikbaş: İran'ı, Rusya'sı baksana, hangisi bizden daha iyi... Sadece zamana ihtiyaç var. Sanayide hemen ölçek ekonomisine geçemiyorsun. Bunun için efor, zaman gerekiyor, knowhow gerekiyor. Bunlar birikiyor. Şimdi bizim Türkiye'de en büyük problemimiz sermaye birikimi eksikliği. Çünkü son 15-20 yılın hikayesine baktığımızda para biriktirdik, gittik bina aldık, binayı fabrika yaptık, makinalar doldurduk, makinaya iki makina daha ekledik, insan kaynağına yatırdık... Biriktirdiğimiz para aslında sürekli gidiyor. Doğal olarak işletme sermayeleri sürekli yatırıma gittiğinden asıl sorunlar buralarda. Bugün 100 milyar dolar fonlasalar sanayiyi, karşılığını ödemek şartıyla, Türkiye çok daha üst seviyelere gelir.
"Eskişehir'in trafik sorunu bölgesel bir sorun oldu... Diğer şehirler de konuşuyor"
Hakkı Kutlu: Sık sık dile getirdiğiniz birşey daha var. Ve Eskişehir'deki birçok kişi de bu şikayetinizi destekliyor. Çevre yolu... Artık şehrin içinde kalan yol. Şöyle düşünüyorum açıkçası. Birkaç yıl öncesine kadar "geçen araçların sadece yüzde 18'i transit geçenler, sadece yüzde 18 için yeni yol yapılır mı" derlerdi. Yıllar önce rahmetli Kemal Unakıtan'a şunu tavsiye etmiştim: "Bize gerçek bir çevreyolu yap, biz de şu anki yolun adını Kemal Unakıtan Bulvarı yapalım" O zamanlar hatta 6 şeride filan gerek yok diyordum, ama şimdi Allah'tan çıkmış diyorum. Bize artık gerçek bir çevre yolu lazım değil mi?
Celalettin Kesikbaş: Kesinlikle, en az bi tanesi lazım. Kuzey mi olur, güney mi bilmiyorum, ama bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Birkaç yıldır hunharca özellikle akşamları yoğun bir trafiğe maruz kalıyoruz. Hele bir kaza, yağmur, kış olduğunda çekilmez hale geliyor. Her sabah tıkanma var, sürekli duruyoruz. Bunun haricinde insan güvenliği çok önemli. Servisler kullanıyor. Binlerce insan kullanıyor. Çalışanların konforu için, kendimi de dahil ediyorum, sabahları erken kalkmanız gerekiyor ve en azından yataktan kalkış ve işe varış 2 saat sürüyor. Eskişehir ölçeğinde bunun bir saat içinde hallolması lazım. Akşamları daha büyük sorun oluyor. Saat 6'lara filan kaldıysanız 7'de ancak eve geliyorsunuz. Pestiliniz çıkıyor. Size sosyal bir imkan da kalmıyor. Burası bir İstanbul olsa, büyük kent olsa, büyük kentte yaşamanın bedeli dersin. Ama neticede burası Eskişehir, 900 bin nüfuslu bir yer. Eskişehir'in çevre yoluna ihtiyacı var. Kütahya'dan, Bursa'dan Ankara'ya gitmek isteyen arkadaşlarımız ya çok erken yola çıkıyorlar, ya da yola geçiyor zamanları. Yani Eskişehir'in trafiği bölgesel olarak bilinen ve konuşulan bir konu.
Bu olay sadece çevre yolu da değil. Çünkü bu yanlış anlaşılıyor. Çevre yolu yapıldığında ise bu sıkıntıların yaşanacağına inanmıyorum. Bunu İstanbul ve Ankara'dan da biliyorum. Çevre yolu olduğunda insanlar 10 kilometre fazla da olsa çıkıyorlar ve tekrar giriyorlar. Daha fazla benzin veya mazot yakıyor, ama zamanı satın almış oluyor. Sadece transit geçenler için bu çevre yolu düşünülüyor. Öyle değil bu iş. İstanbul'a gittiğimde ben de artık Yavuz Sultan Selim köprüsünden gidiyorum ya da Kuzey Marmara otoyolunu kullanıyorum. Osmangazi'yi kullanıyorum. Eminim o çevre yolu kent içindeki trafiği de etkileyecek. İnsanlar 5 kilometre fazla gidecek ama zamanını kazanacak.
Bir de kentten çıkışlarda ciddi sıkıntılar var. Alternatif yolların geliştirilmesi lazım. Bugün Eskişehir'den çevre yoluna çıkış sayısı 4 civarında. Oralarda da sıkıntılar oluyor. Bu kent içi trafiğe de yansıyor. Bütüncül bakmak gerekiyor. Bu işin raylı sistemleri de konuşuluyor. Modern bir kent istiyorsak mutlaka bunları konuşuyor olmamız gerekiyor geleceğin Eskişehir açısından. Karayolları hükümete bağlı, şehir içi belediyeye bağlı meselesi değil, her iki tarafta da ciddi sıkıntılar var.
"Mesele sadece sanayi bölgelerine ulaşım değil"
Hakkı Kutlu: Geçmişte benim de bir önerim olmuştu. Ama hayata geçemedi. Pik saatleri yaymak...
Celalettin Kesikbaş: Biz bunu konuştuk. Tüm fabrikaları aradık. Bir kısmı İstanbul ile entegre, bir kısmı dünya ile entegre. Neticede sistem buna göre kurulmuş. İstanbul'daki fabrikası 8'de işe başlıyorsa burası da 8'de başlıyor. Bunu çok konuştuk. Ama çok net birşey söyleyeyim. Allah korusun, bugün Maraş depremi gibi bir deprem olursa, olmasın elbette, bizim Eskişehir'den bu çevre yolu ile, bu yollarla çıkma şansımız yok. Bu sadece sanayideki 100 bin kişinin bir konforu değil. Konu bu değil. ben bu kentte yaşıyorsan bunların da A ve B planlarını yapmam gerekiyor. Allah korusun, afet planını yapmam gerekiyor. "Ne olacak, sanayiciler de iki saatte gitsin" denilecek bir mesele değil. Bu nedenle önemsiyorum. Özellikle bu depremden sonra da daha fazla önemsemeye başladım. İnsan güvenliği... Her sene can kayıplı kazalar da burada oluyor. Devletin en önemli görevi insanını korumak. Yani çok parametreli bir konu, mesele sadece sanayi bölgelerine ulaşım değil.
"Ben halkım... Ne istiyorsak Eskişehir'in iyiliği için istiyoruz"
Hakkı Kutlu: Çok teşekkür ediyorum. Daha konuşacak çok şey var ama süremiz maalesef doldu. Ancak Midas'ın Konukları'na ilk kez katılmış olun, bundan sonra da sizi ağırlamaya devam ederiz umarım. Sanayici veya siyasetçi tartışması değil, halkın diliyle konuşulması gereken konuları yine konuşuruz.
Ben halkım. Neticede dile getirmek durumundayım. Ne istiyorsak Eskişehir'in iyiliği için istiyoruz. Burada hiçbir siyasi rant, popülarite, PR filan derdimiz yok. İşimizi yapmaya, sorumluluklarımızı yerine getirmeye, çözüm önerileri sunmaya çalışıyoruz. Ama ne yaparsak yapalım hiçbir zaman aykırı birşey değil, Eskişehir'in iyiliği için bunları düşünüyoruz.
Programın tamamını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.